27 Eylül 2013 Cuma



9. HARİCİYE KOĞUŞU

Hasta psikolojisi, sevgi, aşk, hüsran… Her şey iç içe bu romanda.  Babasız büyüyen hasta bir çocuğun hastane ve Nüzhet’in evi arasında geçen günlerini derin psikolojik bir örgüyle anlatıyor.

   Birkaç kelimelik cümleler bu kadar mı derin, bu kadar mı manidar olabilir? “9. Hariciye Koğuşuna ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürürdüm” 

   İnce bir kitap,  kısa cümleler ve gayet yalın bir dil olmasına rağmen çok derin izler bırakabilecek bir kitap. İlerde bu altı çizili cümleler aklımızda olmayacak elbet, ama dili kullanmasına ve kitaplarının çok etkileyici olması kesinlikle unutulmayacağını düşünüyorum.  Peyami Safa hakkında yazmak/konuşmak çok boş hatta kurduğum her cümlede onu değersizleştirdiğimi düşünüyorum. Onun cümlelerini yazmak sanırım en iyisi…

   “”Öyle bir yaşta idim ve öyle bir mizaçta idim ve çocukluğumda o kadar az oyun oynamıştım ve aldatmasını o kadar az öğrenmiştim ki, yalan bana suçların en ağırı gibi geliyordu ve bir yalan söylendiği zaman insanların değil, eşyanın bile buna nasıl tahammül ettiğine şaşıyordum.  Yalan her şey isyan etmelidir. Eşya bile; Damlardan kiremitler uçmalıdır, ağaçlar köklerinden sökülüp havada bir saniye içinde toz duman olmalıdır, camlar kırılmalıdır, hatta yıldızlar düşüp gökyüzünde bin parçaya ayrılmalıdır filan… Zavallı mürâhik…”

   “Sofradaki münakaşanın çirkin bir çocuğu doğdu;Sükût. Ruhlar acılaşmıştı ve güzel bir mevzuya girilemiyordu”

   “Kendi kendime karşı çok borçlandım. Kendime vadettiğim şeyleri yapmazsam utancımdan aynaya bakamayacağım”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder