9. HARİCİYE KOĞUŞU
Hasta psikolojisi, sevgi, aşk,
hüsran… Her şey iç içe bu romanda. Babasız
büyüyen hasta bir çocuğun hastane ve Nüzhet’in evi arasında geçen günlerini derin
psikolojik bir örgüyle anlatıyor.
Birkaç kelimelik cümleler bu kadar mı derin, bu kadar mı manidar
olabilir? “9. Hariciye Koğuşuna ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürürdüm”
İnce bir kitap, kısa cümleler ve
gayet yalın bir dil olmasına rağmen çok derin izler bırakabilecek bir kitap.
İlerde bu altı çizili cümleler aklımızda olmayacak elbet, ama dili kullanmasına
ve kitaplarının çok etkileyici olması kesinlikle unutulmayacağını
düşünüyorum. Peyami Safa hakkında
yazmak/konuşmak çok boş hatta kurduğum her cümlede onu değersizleştirdiğimi
düşünüyorum. Onun cümlelerini yazmak sanırım en iyisi…
“”Öyle bir yaşta idim ve öyle bir mizaçta idim ve çocukluğumda o kadar
az oyun oynamıştım ve aldatmasını o kadar az öğrenmiştim ki, yalan bana
suçların en ağırı gibi geliyordu ve bir yalan söylendiği zaman insanların
değil, eşyanın bile buna nasıl tahammül ettiğine şaşıyordum. Yalan her şey isyan etmelidir. Eşya bile;
Damlardan kiremitler uçmalıdır, ağaçlar köklerinden sökülüp havada bir saniye
içinde toz duman olmalıdır, camlar kırılmalıdır, hatta yıldızlar düşüp gökyüzünde
bin parçaya ayrılmalıdır filan… Zavallı mürâhik…”
“Sofradaki münakaşanın çirkin bir çocuğu doğdu;Sükût. Ruhlar acılaşmıştı
ve güzel bir mevzuya girilemiyordu”
“Kendi kendime karşı çok borçlandım. Kendime vadettiğim şeyleri
yapmazsam utancımdan aynaya bakamayacağım”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder