BUDALA 1-2
Dostoyevski’nin her bir eseri okumakla
sıkılmayacak klasiklerden...
Bu kitabı farklı kılan yazarın okuduğum
ilk aşk romanı olması. Ayrıca bazı Rus
edebiyatı kitaplarında olduğu gibi burada da Fransız etkisi çok fark ediliyor. Yer yer dönemin ülke siyasetinden de bahsediyor. Bir kaç noktada Avrupa gözünden Rusya'nın nasıl göründüğü hakkında bazı sorunsallara değiniyor. Tabi burada akla ilk gelecek yazarda: Turgenyev. (Rusya'nın bunalımdan çıkışı hakkındaki Avrupa sempatizanlığı)
Karakterler ve ortam diğer kitapları ile benzer
yapıda. Hemen hemen tüm karakterlerinde olduğu gibi burada da Prens Mışkin, hastalıklı ve parasız (dönem dönem eline
para geçen) birisi. Diğer karakterlerinden farklı olarak sevgi arayışı içinde
olmayan, aksine fazlaca olan sevgisini aktarma da “Budala” olarak anılan bir
Prens. Görüntüsü ve konuşması fazlaca
saf olduğu düşünülen, fakat insanların gözlerine bakmasını becerip ruhlarını
görebilen biri olduğu için hem budala olarak anılmasına hem de insanlar
tarafından vazgeçilmez bir çekim gücüne sahip bir karakter. Sevgisini
aktarırken hep yadırgansan da ruhunda bir ermiş görmek mümkün.
En güçsüz karakter bile
Dostoyevski’nin eli değince bu kadar güçlü tasvir edilebilir. Ayrıca betimlerinin
bazen Balzac’dan bile fazla olduğunu düşünüyorum. Balzac gibi gerçekleri süssüz şekilde olduğu gibi yansıtmasının yanında; ilk aşk kitabı olması da realizmden romantizm akımına doğru bir geçiş var gibi görünüyor. Ama Dostoyevski'nin romantik hali bile buram buram gerçek ve acı kokuyor...
Not: genel olarak Rus
Edebiyatında anlamadığım bir karaktere kitabın içeriğinde birden çok isimlerle
bahsetmesi. Bir uzun ismi olur, bir ailesinin kısaltması (ki bu da uzun isimle
benzer olmayabiliyor) bir de arkadaş çevresinin kullandığı bir isim… Bu da
kitaba girmemi zorlaştırıyor, kitabın başlarında bazı kopukluklara sebep
olduğunu düşünüyorum.
3 Mart 2014
Meb Baskısı 1992
Ankara
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder